Azerbaycan mühaciretinın büyük şahsiyetlerinden biri olan Mehmet Emin Resulzadenin (1884–1955) yaratıcılık yolu ve biografiyası onun yalnız ictimai-siyasi sahede değil, aynı zamanda edebı-kulturoloji istikametde ciddi calışmalar yaptığını göstermektedır.
Belli olduğu gibi, Azerbaycan istiklal harekatının şeriksiz lideri M.E.Resulzade 1884 yılının ocak ayının 31-de Bakü şeherının Novhanı köyünde anadan olmuşdur. O, ilk tahsilini babasından almış, sonra ise ünlü yazar ve ıctimai hadim S.M.Ganizadenin müdir olduğu II rus-müselman mektebinde okumuşdur. Edebi yaratıcılığa 1903 yılında Tiflisde yayınlanan “Şarki-rus” gazetesinde derc olunmuş “Mühemmes” şiiri ile başlayan Mehmet Emin bey çok geçmeden bedii-publisistik yazıları ile Azerbaycan matbuatının faal yazarlarından birine çevrilmişdir.
1908 yılının aralık ayının 5-de M.E.Resulzadenin “Karanlıkda işıklar” pyesi tamaşaya koyulmuşdur. Lakin teessüf ki, bu eser bize gelib çatmamışdır. Bundan ilave, edibin “Nagehan bela” adlı bir perdeli pyesi vardır ki, bu eserde dövrün sosial problemlerı dıkkat merkezine çekilmişdir.
M.E.Resulzade siyasetle de erken yaşlarından maraklanmışdır. O, hele 1902 yılında “Müselman genclik teşkilatı”nı yaratmışdır ki, bir kadar sonra bu teşkilat “Müselman demokratik Müsavat cemiyeti” adı ile faaliyyet göstermeye başlamışdır.
Mehmet Emin beyin ilk mühacireti 1909 yılının evvellerine tesadüf edir. Bele ki, Baküde takiblerden ve haps tehlükesinden hilas olmak için Irana giden siyasi hadim inkilabi faaliyyetini burada davam etdirir, tezlikle şahlık üsul-idaresine karşı başlamış Meşrute harekatının esas rehberlerinden birine çevrilir. O, Tahranda “Irani-nou” gazetesinin esasını koymuş, gazetenin sahifelerinde devamlı olarak ilmi, bedii ve publisistik yazıları ile çıkış etmişdir.
Iran mühacireti dövründe M.E.Resulzade “Tenkidi-firkeyi-etidaliyyun” adlı kitabını neşr ettirmişdir. 1910 yılında Tehranda farsca yayınlanmış bu eserinde edib meşrute perdesi altında istibdad rejimini hayata geçirmek maksedi güden, mühafizekar, etidal, miyane mövkeyi ile cemiyetin inkişafına mane olan “Etidaliyyun” firkasını keskin şekilde tenkid edir.
1911 yılının mayısında Tahranı terk edib Istanbula giden Mehmet Emin bey Istanbulda “Ittihad ve terekki” teşkilatının aparıcı şahsiyetleri ile ilişki kurmuş, “Türk ocağı” cemiyetinde çalışmış, habele cemiyetin metbu organı, 1911 yılının kasım ayından neşre başlayan “Türk yurdu” dergisinde emekdaşlık etmişdir. Bu dövrde o, “Iran türkleri” ve “Iran tarihçeyi-inkilabı” silsile makalelerini yazmış, Şeyh Cemaleddin Afganinin “Vahdeti-cinsiyye felsefesi” eserini farscadan, “Rus edebiyatı nümuneleri” hikayeler toplusunu ruscadan türkceye çevirerek neşr ettirmişdir.
1913 yılında vatana dönen M.E.Resulzade “Müsavat” fırkası sıralarında faaliyyetini devam ettirmiş, matbuatda müntezem olarak bedii, publisistik ve edebi-tenkidi yazıları, habele tercümeleri ile çıkış etmişdir. Hüsusile 1915–1918 yıllarında neşr olunan “Açık söz” gazetesi M.E.Resulzadenin ideya bakışlarının yayılmasında mühim rol oynamışdır.
1918–1920 yıllarında, Azerbaycan Halk Cümhuriyeti döneminde Mehmet Emin bey milli devletin ideologu gibi faaliyyet göstermiş, ölkenin sosial-siyasi, iktisadi ve medeni bakımdan mühkemlenmesi için elinden geleni esirgememişdir.
Azerbaycan Cümhuriyetinin sügutundan sonra bir müddet Lahıcda gizlenen, sonra haps olunup Bayıl mahbesine salınan M.E.Resulzade 1920 yılının kasım ayında I.V.Stalinin emri ile hapsden azad olunarak Moskovaya aparılmışdır. 1922 yılının ilkbaharından Finlandiyaya geçmeye müveffek olan siyasi hadim, çok çekmeden Türkiyeye gitmiş ve faaliyyetini burada davam ettirmişdir. O, Istanbulda “Yeni Kafkazya”, “Azeri Türk”, “Odlu yurd” dergilerinin esasını koymuş, haftelik “Bildiriş” gazetesini çıkarmışdır. Hemçinin “Azerbaycan Cumhuriyeti”, Lahıcda yaşadığı dövrde yazdığı “Asrimizin Siyavuşu”, habele “Istiklal mefkuresi ve genclik”, “Rusyada siyasi vaziyet”, “Kafkazya türkleri”, “Inkilabçı sosyalizmin iflası ve demokrasinin geleceyi” ve başka eserlerini neşr ettirmişdir.
M.E.Resulzadenin 1924 yılında Azerbaycan Milli Merkezinin esasını koyması mühaciretin vahid teşkilatda birleşmesine, faaliyyet istikametinin müeyyenleşmesine şerait yaratmışdır.
1931 yılının evvellerinden Azerbaycan siyasi mühaciretinin diger nümayendeleri ile birlikde Türkiyeni terk ederek Polonyaya sığınan M.E.Resulzade edebi-publisistik ve tarihi-siyasi temayüllü araşdırmalarını burada devam etdirir. Avropa mühacireti dövründe o, “Istiklal” gazetesi ve “Kurtuluş” dergisinin esasını koyur, “Panturanizm hakkında”, “Çağdaş Azerbaycan edebiyatı”, “Azerbaycan hürriyet savaşı” ve başka eserlerini yazıp çap ettirir, habele “Azerbaycan şairi Nizami” monografiyasının ilkin variantını tamamlayır.
Müharibeden sonra, daha doğrusu 1947 yılının eylül ayında Türkiyeye dönen edip ömrünün sonlarına kadar Ankarada yaşamışdır. Bu dövrde onun “Azerbaycan kültür gelenekleri”, “Çağdaş Azerbaycan edebiyatı”, “Azerbaycan şairi Nizami” eserleri neşr olunmuşdur.
“Çağdaş Azerbaycan edebiyatı” eseri ilk defa 1936 yılında Berlinde türkce çap olunmuş, bunun ardınca rus diline çevrilerek iki yıl sonra Parisde de ışık yüzü görmüşdür. Sonralar müellif eser üzerinde işini davam ettirmiş, araştırmasını yeni manbeler esasında haylı zenginleşdirmişdir.
“Çağdaş Azerbaycan edebiyatı” eserinin son, kamil variantı 1951 yılında Ankarada neşr olunmuşdur. Lakin bununla müellif eser üzerinde öz işini bitmiş hesab etmemişdir. Türkiyenin Izmir Ege Universitesinin müellimi, görkemli azerbaycanşünas alim Ali Yavuz Akpinarın şahsi arşivinde Mehmet Emin Resulzadenin çağdaş edebiyatımızın tedkiki ile bağlı perakende elyazmaları vardır. Bu elyazmaları tedkikatçının imkan dahilinde elde ede bildiyi eserlerin tahlilinden ibarettir. Görünür, müellif eserin material kıtlığı ile bağlı çatışmazlıklarını doldurmak ve yeni menbeleri tedkikata celb etmek fikrinde olmuşdur.
“Çağdaş Azerbaycan edebiyatı” Cumhuriyet yıllarının tasviri ile başlayır. Hemin dövrü tarihimizin en heyecanlı günleri gibi takdim eden müellif “edebiyatın da bu hayecana tercüman olduğunu” kayd etmiş, istiklal mövzusu ile bağlı şair Aliyusifin ve Ahmed Cavadın şiirlerinden örnekler vermişdir. Buradaca kayd etmek lazımdır ki, tedkikatçının Ahmed Cavadın “Neden yarandın” şiirinin 28 mayıs – Istiklal günü münasibetile yazıldığını göstermesi yanlışdır. Daha evvel yaranmış bu şiirin istiklal bayramı ile hiç bir elakesi yoktur.
Yeri gelmişken, mühacirette yaranan bazi tedkikatlarda Ahmed Cavadın:
Men her yılda bir mayısa,
Pek çok ümidler bağlaram.
Her gelecek mayıs için
Nisan ağlar, men ağlaram, –
misraları nümune kimi verilen “Mayıs” şiirinin Azerbaycan istiklalının itirilmesi ile bağlı yazıldığı gösterilmekdedir. (Hüseyin Baykara. Azerbaycan Istiklal Mücadelesi Tarihi, Istanbul, 1975, s. 192). Lakin hatırladak ki, bu fakt doğru deyildir. Çünki “Mayıs” şiiri 1916 yılında Suhumide yazılmış ve şairin “Koşma” kitabına dahil edilmişdir.
Ahmed Cavad ve Mehmet Emin Resulzade mövzusu ile bağlı diger yanlış bir faktın da aydınlaşdırılmasına ihtiyac vardır. Ahmed Cavad irsinin tedkikatçılarından biri, filologiya elmleri doktoru Ali Saleddin guya Mehmet Emin Resulzadenin Ahmed Cavadı oğulluğa götürmüş olduğunu keyd edir. Eslinde bu tarihi hekikete uyğun deyildir. Mehmet Emin Resulzadenin “Asrimizin Siyavuşu” eserinde türk münevverlerinin Azerbaycan yazarlarını oğulluğa götürmesi ile bağlı mekamlar vardır. Burada Abdulhak Hamidin Hüseyn Cavidi, Namik Kamalın Mehemmed Hadini, Mehmet Eminin ise Ahmed Cavadı oğulluğa götürmesi keyd olunur. Aydın meseledir ki, Türkiye-Azerbaycan manevi ilişkilerinden söhbet gedirse, burada Ahmed Cavadın manevi atası kimi Mehmet Emin Resulzade deyil, türk şairi Mehmet Emin Yurdakul nezerde tutulmuşdur.
Ümumiyetle keyd edek ki, Ahmed Cavad mühaciret edebi tenkidi ve edebiyyatşünaslığının en çoh dikkat yetirdiyi müelliflerdendir. Ahmed Cavadla birlikde 1923 yılının sonları, 1924 yılının evvellerinde Bakının Staro-Politseyski küçesindeki hebshanada eyni kamerada yatan Hüseyn Baykara onun divara yazılmış, yaddaşında hifz elediyi “Ay eller” ve “Neylim” redifli şiirlerini (her şiirden bir bend) nümune verir. (Bah: Hüseyin Baykara. Azerbaycan Istiklal Mücadelesi Tarihi, Istanbul, 1975, s. 199). Ehmed Cavadın yaradıcılığına böyük defer veren Hüseyn Baykaranın fikrince, onun “…Azerbaycan istiklal mücadilesindeki rolu Ukrayna şairi Şevçenko ve macar şairi Petefi ile ölçüle biler”. (Yene orada, seh. 201).
M.E.Resulzadenin “Çağdaş Azerbaycan edebiyatı”nda Celil Memmedkuluzade, Süleyman Sani Ahundzade, Hüseyn Cavid, Cafer Cabbarlı, Samed Vurğun ve başka klassiklerin yaradıcılığı tahlil olunmuşdur. Sovyet edebi tankidinin anenevi tedkikatlarından farklı olarak bu eserde adı çekilen müelliflerin yaratıcılığının dövrle, mühitle mühalif, barışmaz makamlarına dikkat yetirilmişdir. Azerbaycanda kurulan sovyet hakimiyetinin edebiyatın inkişafına gösterdiyi menfi tesiri Mehmet Emin Resulzade bele seciyyelendirirdi: “Sovet istilası edebiyyatın maneesiz irelilemesi için engeller doğurdu. Milli ruha yabançı olan kommunist hökumeti formaca milli edebiyata evvelce tehemmül gösterdise de, melum olduğu üzre, ona beynelmilel sosialist mezmunu vermeye çalışdı. Feket sovet işğal hökumeti milli Azerbaycan ruhunu çürütmek ve burada proletkult deyilen bir kultur yaratmak hakkında serf etdiyi emeklerinde müveffek ola bilmir. Bu iş için o gerekli ünsürlere malik deyildi. Edebiyat eski ustadların elinde idi.”
Mehmet Emin Resulzadenin «Çağdaş Azerbaycan edebiyatı» eserinde ayrı-ayrı klassiklerin yaradıcılığına münasibeti mühaciret edebi tenkidinin mövke ve konsepsiyasını açıklayır.
Tankidçi Celil Memmedkuluzadenin «Anamın kitabı» pyesini «cemiyeti ana köklerinden uzaklaşdırmak isteyenlere itiraz ruhuna göre», Süleyman Sani Ahundzadenin «Laçın yuvası» dramını ise «inkilabın maksed kimi deyil, vasite gibi gösterildiyine» göre takdir edirdi.
Eserde Hüseyn Cavidin yaratıcılığına hüsusi muhebbetle yanaşılmaşdır. Müellif dramaturgun «Topal Teymur», «Peyğember», «Iblis» ve «Seyavuş» pyeslerinin tahlili fonunda onun yaratıcılığına has olan bir ümumiliyi – müellifin bu günün hakiketini diye bilmek için tarihin koynuna sığınmasını doğru müşahide etmişdir. Mehmet Emin bey sovet cemiyyetinde «senetkarlarımızın hansı formalarda öz fikirlerini söylemek imkanı tapdıklarını» sübut için Cavidin eserlerini nümune gösterir. Cavidi müasir heyatın nebzini tuta bilmemekde teksirlendiren sovet tenkidçilerinden ferkli olarak o, müellifin tarihi ve beşeri mövzulara müracietini meksedyönlü hesab edirdi. Edib «Topal Teymur» pyesini türk tarihini sehneye getirmekle «milliyyet» hissini tebliğ eleyen bir eser kimi kiymetlendirirdi. Müellifin fikrince, ideyaca müasir olan «Peyğember», «Iblis» ve «Seyavuş» facielerinde ise dolayısı ile «hürriyyet», «türkçülük», «yurdseverlik» kayesi tebliğ edilmişdir. Tenkidçi dramaturkun eserlerinden getirdiyi poetik nümunelerle onun hansı ideala hidmet etdiyini aşkarlamağa çalışmışdır.
Mehmet Emin beyin «Çağdaş Azerbaycan edebiyatı» eserinde Cafer Cabbarlının yaratıcılığı da nisbeten geniş tahlil olunmuşdur. Tenkidçi Cafer Cabbarlını kollektivizm ruhunu menimsemiş bir senetkar kimi kiymetlendiren sovet tenkidçilerinin eksine olarak, onun mövzuları ve yaradıcılığının ruhu etibarı ile ferdiyyetçi mövke tutduğunu göstermişdir. Mehmet Emin Resulzade ile yanaşı, cefer Cabbarlı hakkında maraklı tedkikatların müellifi Mirze Bala Memmedzade de onun yaradıcılığına mehsus individualizmi müşahide ede bilmişdir. (Mirza Bala. Cafer Cabbarlı, “Kurtuluş”, № 39, 1938).
Cafer Cabbarlının benzersiz yaradıcılık dünyasına malik olduğunu açıklayan Mehemmed Emin bey “Çağdaş Azerbaycan edebiyatı”nda onun “Oktay Eloğlu” pyesinden sovet snzurasının ihtisar elediyi “redd olsun ingilislerin Hindistandakı, osmanlıların Hicazdakı, rusların da Azerbaycandakı ağalıkları” – makamına dikkat yetirmekle müellifin mövkeyini eks etdirmişdir. Tenkidçinin “Od gelini” tarihi faciesinini tehlil yozumu da marak doğurur. Onun fikrince, bu eserde “ereb” ifadesi “rus”, “islam” ifadesi ise “kommunizm” anlamında düşünülmüşdür. Ve eserin mahiyyetini anlamak, dramaturkun hansı ideala hidmet etdiyini aşkarlamak için bu yönden deyerlendirmek lazımdır.
Edib Ahmed Cavadın “Kür”, “Göy-göl” şerlerinde Azerbaycan tabietinin menzerelerinin remzleşdirilmesini, Semed Vurğunun “Vakif” pyesinde dolayısı ile “Azerbaycan vetenperverliyine revac verilmesini” edebiyyatın sert siyasi kadağalara mükavimeti kimi kiymetlendirmişdir.
Yeri gelmişken, Mehmet Emin Resulzade ve Samed Vurğun mövzunun bezi karanlık mekamlarının aydınlaşdırılmasına da ehtiyac vardır.
Bilindiyi kimi, Samed Vurğunun “26-lar” poemasında M.E.Resulzade “millet haini”, “satkın” ve başka bu kimi adlarla damğalanmışdır:
Indi haber verim okucuma men
O “millet rehberi” Resulzadeden;
Toplamış mescide müselmanları,
Yağlı vadelere tutmuş onları;
Deyir: “Türkiyeni çağırak gerek,
Bize kömek olsun, kılınc çekerek,
Parlasın edalet, mehri-hürriyet,
Ucalsın göylere şerefi-millet!..”
– Sarlatan!
– Aferin!
– Rehbere bir bak!..
– Vatanı yadlara bunlar satacak!..
Ikinci cahan savaşı dövründe mühacirete getmiş Alirza Turan hatirelerinde keyd edir ki, Mehmet Emin bey poemanı ohuyandan sonra heyala daldı. Ona hatırlatdılar ki, görün Samed Vurğun Sizin hakkınızda neler yazmış, Siz ise onu “Çağdaş Azerbaycan edebiyyatı”nda milletçi bir şair kimi tekdim etmisiniz. O zaman Mehmet Emin bey dedi ki, men sehv etmemişem, o hakiketen milli şairdi. Eger o beni bu cür tasvir etmeseydi, başka milli mövzulu eserlerini neşr ettire bilmezdi. Bundan ilave, o, benim adımı hatırlamakla unudulmağa koymamışdır. Zekalı okucu derhal menim kimliyimle maraklanacak ve her şey ona aydın olacak. (Bah: “Azerbaycan” kezeti, 18 dekbar 1991).
Alirza Turanın başka bir hatiresinde Samed Vurğunun “Vagif” pyesinin Almaniyadakı Azerbaycan legionu terefinden tamaşası zamanı aktyorların guya kommunist bir şairin eserini sahneye koydukları için hebs olunmasından behs edilir. O zaman Mehmet Emin bey “Vagif” pyesinin tarihi mövzuda yazıldığını, sovet cemiyyeti ve sosializm tebliğatı ile heç bir bağlılığı olmadığını, Samed Vurğunun ise «kommunist“ deyil, milliyyetçi ekideye söykendiyini göstermekle habs olunanları azad ettirmişdir (Yene orada).
M.E.Resulzadenin edebiyatşünaslıkla bağlı araşdırmaları içerisinde “Azerbaycan şairi Nizami” monografiyası daha çoh dikketi celb edir. 1941-ci ilde şairin 800 yıllık yubileyi münasibetile Rumıniyada tamamlanmış olan bu eser müellifin özünün kayd elediyi gibi, mühaciretin doğurduğu sabepler yüzünden gecikmiş ve o yalnız on yıl sonra, 1951 yılında Ankarada ışık üzü görmüşdür. Ciddi yaradıcılık aktarışlarının yekunu olan bu eser Nihami şehsiyyetinin ve edebi irsinin mübahiseli mekamlarının öyrenilmesi bahımından dikketi çekir.
Maraklıdır ki, 1928 yılında Istanbulda neşr ettirdiyi “Kafkazya türkleri” eserinin Azerbaycan medeniyeti tarihine hesr olunmuş kisminde, müellif Nizami hakkında danışarken onun fars dilinde yazdığını, Gencede doğulduğunun ehtimal edildiyini, milli mensubiyyetinin mübahiseli olduğunu keyd etmişdir. Bu o dövr idi ki, Azerbaycan edebiyatı tarihinin menşeyinin müeyyenleşdirilmesi etrafındakı mübahiselerde ümumşerk konteksti unudulduğundan ana dili medeniyyete üstünlük verilir, ereb ve fars dillerinde yaranmış zengin edebi irsimiz guya milli meneviyyatımıza dehli olmadığı için inkar edilirdi. Bunun neticesi idi ki, F.Köçerli, Y.V.Çemenzeminli ve başka edebiyatşünasların tedkikatlarında Azerbaycan edebiyyatı tarihinin menşeyi Füzuli ve Nesimi ile başlayırdı.
Lakin sonralar Mehmet Emin beyin Şark medeniyeti tarihi ile bağlı araşdırmaları ve Avropa şarkşünaslarının eserleri ile derinden tanışlığı onda Nizami fenomenine yeniden kayıdış ihtiyacı doğurmuşdur.
“Azerbaycan şairi Nizmi” monografiyasında her şeyden evvel, Nizaminin türklüyü ile bağlı mekamların açıklanmasına çalışılmışdır. Edib hele 1949-cu ilde Ankarada neşr olunmuş “Azerbaycan kültür gelenekleri” kitabında Nizaminin türklüyünü sübut etmek için onu fars şairi Firdovsi ile mükayise ederek yazırdı: “Nizami Firdovsi tipinde bir fars milliyetçiliyine yabançıdır; konuları ve tefekkürü itibarı ile bir türkdür. O, bütün yakşılıkları, kuvvet ve deyerleri daima türk mecaz ve istiaresiyle zikr edir. Edaletli devlet idealı onun nazerinde türk dövletidir.”
«Azerbaycan şairi Nizami» monografiyasında ise müellif şairin zengin yaratıcılık yolunun tahlili fonunda onun yalnız milliyetce deyil, eserlerinin mezmunu-mahiyyetile türklüyünü sübuta yetirmiş ve bele doğru kenaete gelmişdir ki, yalnız dil faktoru ruhen türklükle bağlı olan Nizami senetini fars medeniyyetine dahil etmek için esas ola bilmez. Kenaatlerinin doğruluğunu esaslandırmak için dünya edebiyyatının analoji mekamlarına dikket yetiren tedkikatçı bezi hind yazıçılarının ingilis, finlerin bir çoh klassiklerinin isveç dilinde yazdıkları halda, öz milli edebiyyat tarihlerinin faktoru kimi deyerlendirildiyini hatırlatmışdır.
Tedkikatçı hemçinin Nizaminin Kum şehirinden olduğunu iddia eden iranşünas alimleri, o cümleden Iranda şairin külliyyatını neşr etdirmiş olan Vehid Destgirdini keskin tenkid etmişdir. O, Nizami eserlerinin eski nüshelerinin suretini monografiyasının sonunda vermekle şairin Kum şehirinden olması ile bağlı misraların sonrakı dövrün mirzeleri terefinden elave edildiyini üze çıharmışdır.
Tedkikatçı nizamişünaslığın o zamana keder dikket yetirmediyi bir meseleye – «Nizamide rusluk» mövzusuna tohunmuş, şairin yaradıcılığının ruslar eleyhine mekamlarını kabartmış, onun eserlerinden seçdiyi ve sovet naşirlerinin redaktesinde ihtisar olunmuş:
Kurd kimi yırtıcı, vahşi ve hunhar,
Comerdlikden aciz, kançıl ve keddar.
Adamlık beklemez bir kimse rusdan,
Ki, benzer insana yalnız bakışdan, –
gibi misraları tahlile celb etmekle fikirlerini açıklamışdır. Tedkikatçı “Yeddi güzel” poemasındakı slavyan güzelinin masalında sarayın kırmızı rengde tesvir olunmasını rusluk ve kan anlayışlarının eyniyyet teşkil etmesi kimi menalandırmışdır.
Monografiyada Nizami ve Kafkaz, Nizaminin kadın obrazları, Nizamide devlet ve edaletli hökmdar idealı ve s. gibi ictimai mezmun daşıyan meselelere geniş yer verilmişdir. Tedkikatçı tahlil etdiyi problemleri gümünüzle elakelendirmiş, Nizami möszularının ebediliyini yaşadığımız dünyanın sosial-siyasi kayğıları ile bağlılığında görmüşdür.
O, “Hemse”ye dahil olan eserleri kronoloji ardıcıllıkla tahlil etmekle onların farklı ve ümumi cihetlerini aşkara çıkarmış, belelikle şairi yaratıcılığının ideya-mefkurevi tekamülüne göre kiymetlendire bilmişdir.
Tedkikatçının monografiyanın sonuna elave ettiyi «Nizami» menzum hülasesi ise elmi-nezeri ümumileşdirmelerin poetik yekunu kimi seslenir. Teessüf ki, eseri Türkiye türkcesinden azerbaycancaya transliterasiya eden merhum alim, professor Rüstem Eliyev monokrafiyanı böyük ihtisarla neşr etdirmiş, bu ise Azerbaycan ohucularında bele kiymetli tedkikat hakkında yanlış ve yarımçık tesevvür yaratmışdır.
Bundan elave, görkemli edib «Azerbaycanın tarihi gelişini» ve «Azerbaycan bibliografiyası» eserlerini de hazırlamışdır ki, bunlar helelik neşr edilmemişdir.
M.E.Resulzade 1952 yılında Ankarada «Azerbaycan» dergisinin esasını koymuşdur. Indiyedek devamlı şekilde neşr olunan bu derginin sahifelerinde Azerbaycanın tarihi, bu günü, edebiyatı, medeniyeti, coğrafiyası ile bağlı son derece maraklı yazılar verilmişdir. Mühaciret matbuatı tarihinde Azerbaycanın bütün yönlerile tanıdılmasında helelik bu derginin analogu yoktur.
M.E.Resulzade 1955 yılının mart ayının 6-da vefat etmiş, Ankaranın Esri mezarlığında defn olunmuşdur. Lakin ölümünden ellı yıldan fazla geçmesıne rağmen bu büyük fikir mücahidinin yaratıcılığı lazımınca araştırılmamış, eserlerı toplu olarak neşr edilmemişdır.